Mutluluk
Sabah uyandığında, yataktan kalkmak için çaba harcamaktır. Gözünü açabilmek için çevrene, her zaman baktığın eşyalara ilk defa görüyyorumuş gibi bakarak uyanabilme çalışmalarıdır. Her gün hayata yeniden, bir daha ve aynı heyecanla başlayabilmektir.
Perdeyi açıp pencereden dışarıya bakmak, gökyüzüne uzatmak başını ve bulutlara bakıp kısa süreliğine iyi şeyler hayal etmektir.
Giyinip, süslenip sokağa çıktığında, kaldırım kenarında gördüğü rengi kaldırım taşlarını andıran kirli bir kediyi hiçbir şey düşünmeden okşamaktır.
Oturduğun parkta, gördüğün topraktan saksıdaki susuz kalkmış çiçeğe su vermek, yapraklarındaki tozları silmektir mutluluk.
Küçük şeylere önem vermektir, en azından onlara harcadığın zaman için saygı duymaktır.
Yine aynı sabah kafanın üzerinden cıvıldayarak geçen kuşların seslerini dinlemektir. O en sevdiğin şarkıyı senin şarkını söyleyen kuşların seslerini.
İşte bunların hepsi olurken yüreğinde bir sızı duyarsın ya işte mutluluk odur.
Ancak sabah uyandığında yataktan kalkamayacağını bilmek, dizlerindeki hayat belirtisinin yok olması değildir mutluluk.
Perdeyi açtığında, güneşin sıcaklığını yüzünde hissedebildiğin halde, parlaklığını görememek değildir mutluluk.
Aynı sabahın akşamında hiçbir şey düşünmeden okşadığın kediyi kuyruğuna teneke bağlanmış vaziyette, ıslıklar arasında acıyla gezerken bir de tenekenin ıslığına katlanmasını görmek değildir mutluluk.
Yine sabah sana en sevdiğin şarkıyı söyleyen kuşun kaldırıma yapışmış haritasını görmek değildir.
Ya da o kuşu koklayarak öğle yemeğini hazırlayan kedinin çürümüş görüntüsünü seyretmek değildir mutluluk.
İşte bunlar olurken yine yüreğinde bir sızı duyarsın ya hani mutluluk değildir o, bizim tatmaktan hiç hoşlanmadığımız pastanın en sona kalan dilimidir.